2025 ve Sonrasında Sanallaştırma
Geride bıraktığımız her on yıl, karşılanmamış müşteri ihtiyaçları ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda yeni bir yenilik dalgası getirdi. 1990’larda dijitalleşmeye geçişle birlikte World Wide Web’in (WWW) popülerliği arttı. 2000’ler, hiper yönetici (hypervisor) teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde uygulamaların donanımdan bağımsız hâle geldiği, sunucu sanallaştırmasının benimsendiği yıllardı. 2010’lar ise DevOps ve Kubernetes’in yaygınlaşmasıyla altyapının talebe bağlı hâle gelmesi ve uygulama yaşam döngüsünün yıllardan saatlere kadar kısalmasıyla dikkat çekti. 2020’ler ise üretken yapay zekânın (generative AI – gen AI) benimsenmesiyle şekilleniyor. Birçok müşteri, sektördeki değişiklikler nedeniyle geleneksel sanallaştırma yaklaşımlarını yeniden değerlendiriyor.
Kurumsal uygulamaların en az üçte ikisi hâlâ sanal makine (VM) olarak barındırılıyor ve bu uygulamalar her kuruluş için kritik öneme sahip. Sanallaştırma gelişmeye devam ettikçe, birçok müşteri geleneksel yaklaşımlarını gözden geçiriyor. Bugün, 2025’te sanallaştırma pazarının nereye doğru gittiğinden, Red Hat’in ekosistemiyle birlikte bu yeni talepleri nasıl karşıladığından ve kuruluşların sanal makine yatırımlarını nasıl koruyup zamanı geldiğinde modernizasyona geçebileceğinden bahsedeceğiz.
Nereye Gidiyoruz?
2025 ve sonrasında sanallaştırma, çeşitlilik ile tanımlanacak. Pek çok müşteri, satıcıya bağımlılığı önlemek amacıyla hiper yönetici sağlayıcılarını çeşitlendirmeyi önceliklendiriyor. Yazılım sağlayıcıları (ISV’ler)—özellikle depolama, yedekleme ve felaket kurtarma entegrasyonları alanında faaliyet gösterenler—de aynı çeşitlilik dalgasını hissediyor ve endüstri standardı hiper yöneticilere hızla destek sunmaya başlıyorlar.
Operasyonları sadeleştirmek ve dik öğrenme eğrilerini aşmak adına yapay zekâ destekli çözümler büyük rol oynayacak. Bu çözümler, ekiplerin karmaşık sistemleri ezberlemek yerine operasyonel sözdizimi düzeyinde kesintisiz çalışmasını mümkün kılacak.
Ayrıca, modern uygulama geliştirme prensiplerinin daha fazla benimsendiğini göreceğiz. Müşteriler, modern uygulama geliştirme ve dağıtım yöntemlerine artık çok daha aşina. Bu sayede geliştirici verimliliği ve uygulama teslim sürecindeki hız artarken, müşteriler mevcut sanal makine tabanlı iş yüklerini gözden geçirerek hangilerinin modern yöntemlerden faydalanabileceğini değerlendirmeye başladı. Hem VM’leri hem de konteynerleri birlikte çalıştırabilen, operasyonel hız ve verimlilik sunan platformlar, popülerliğini artırmaya devam edecek.
Hibrit Bulut Kullanımı Operasyonel Sadelik Gerektirecek
Müşteriler sanallaştırma iş yükleri için çoklu bulut stratejilerini benimseseler de, aynı zamanda bazı iş yüklerini yeniden şirket içi sistemlere taşıyorlar. Bu kararlar artık daha çok coğrafi erişilebilirlik, yönetim kaygıları ve maliyet optimizasyonları tarafından yönlendiriliyor.
Farklı bulut sağlayıcılarına duyulan bu artan bağımlılık, hibrit bulut çözümlerine olan ihtiyacı vurguluyor. Bu çözümler, farklı bulutlar arasında standartlaştırılmış operasyonlar ve kesintisiz yedekleme yetenekleri sunmalı; böylece karmaşık ortamlarda yönetimi kolaylaştırmalı.
Açık ve Hibrit Sanallaştırma Çözümlerine Duyulan İhtiyaç
Zaten sınırlı olan BT bütçelerini zorlayan yükselen maliyetler, kuruluşların sanallaştırma çözümlerini yeniden değerlendirmesindeki başlıca etken olabilir; ancak tek neden bu değil. Modern açık kaynak alternatifleri hızla ivme kazanıyor. Bunun nedeni, bu çözümlerin sanallaştırmanın gittiği yönle uyumlu ihtiyaçları karşılaması.
Modernizasyon birkaç yıl ötede olsa bile ve sanal makineler kuruluşların BT stratejisinin kritik bir parçası olmaya devam etse de, büyük olasılıkla gelecekteki planlarda konteynerler, edge dağıtımları ve üretken yapay zekâ yer alacak. Kurumsal yapay zekânın benimsenmesi; esneklik, iş birliğine dayalı iş akışları ve hibrit bulutlar genelinde ölçeklenme gibi zorlukları çözen bir platform gerektiriyor.
İşte bu noktada açık kaynak çözümleri devreye giriyor. Açık kaynak sanallaştırma seçenekleri, bulut yerel teknolojilerin mevcut altyapıdan vazgeçmeden entegre edilmesini sağlar. Red Hat OpenShift, Kubernetes, KubeVirt ve KVM gibi kanıtlanmış açık kaynak teknolojileri üzerine inşa edilmiştir ve bulut, şirket içi ya da edge ortamlar arasında tutarlı bir yönetim deneyimi sunar.
Sanal Makineler ve Konteynerleri Bir Araya Getirmek
Pek çok kuruluş şu anda bir dönüm noktasında: hem mevcut sanallaştırma zorluklarıyla yüzleşmek zorundalar, hem de gelecekteki uygulama modernizasyonu girişimlerinin temelini atmak istiyorlar. Bu durum aslında bir fırsat olabilir.
Red Hat OpenShift ve OpenShift Virtualization, geleneksel sanallaştırma ortamları ile modern bulut-yerel uygulamalar arasında stratejik bir köprü işlevi görüyor. Bu sayede geçiş sürecini kolaylaştırırken operasyonel sürekliliği koruyor.
Red Hat, sanallaştırma yolculuğunun neresinde olurlarsa olsunlar kullanıcıların ihtiyaçlarına uygun seçenekler sunmak amacıyla sanallaştırma portföyünü genişletti. Red Hat OpenShift Virtualization Engine, temel OpenShift özelliklerini ve sanallaştırma için gerekli bileşenleri içeren, sadeleştirilmiş bir çözüm olarak geliyor.
İleriye Dönük Esnek Bir Yol
Son birkaç yılda sanallaştırma alanı oldukça önemli değişimlerden geçti ve 2025 itibarıyla bu değişimin etkilerinin biraz daha netleşmeye başladığını göreceğiz. Kuruluşlar, bir yandan sanal makine yatırımlarını koruma kararı alırken, diğer yandan geleceği göz önünde bulundurarak stratejik hamleler yapıyorlar.
Mevcut durumu korumak daha kolay gibi görünse de, Red Hat OpenShift Virtualization Engine gibi seçenekler sayesinde kuruluşlar yalnızca kararlı bir ortama geçiş yapmaya odaklanabilir, modernizasyona ise ihtiyaç duyduklarında ve hazır olduklarında adım atabilirler.
Siz de kurumunuzu modern dünyanın altyapı gereksinimleri için hazır hale getirmek istiyorsanız Quasys’in deneyimli danışmanlarına her zaman ulaşabilirsiniz: info@quasys.com.tr
Kaynak: https://www.redhat.com/en/blog/virtualization-2025-and-beyond